12 Ekim 2010 Salı

Ürün Tasarımında “Estetik-Kullanılabilirlik” Bir Çekişme mi?

Gündelik nesnelerin tasarlanmaya başlandığından, yani endüstri tasarımının doğduğu yıllardan beri, kullanımla estetik kalitenin ilişkisi kolay tanımlara hep direnir. Kullanışlılığın başat olduğunu söylemek kolaydır da, her zaman gerçekçi değildir.




Bahar Şener n Kullanılabilirlik disiplini temelini bilişsel, yani psikoloji, bilgisayar bilimleri, insan faktörleri, mühendislik gibi analitik bilimlerin bileşimlerinden almaktadır. Disiplin, bilimsel temelli olmasının yanında kullanıcı testlerine dayalı yapısıyla da ön plana çıkmaktadır. Uluslararası Standardizasyon Organizasyonu’nun (ISO) tanımladığı şekliyle kullanılabilirlik, bir ürünün, tanımlı kullanım ortamı ve koşullarında, belirli bir kullanıcı kesimi tarafından ne ölçüde verimli, etkin ve tatmin edici kullanım sağladığı ile ilgilenir. Bu tanım kullanılabilirliği işlevselliğin bir üst basamağına taşımakta, yani ürün kullanımının, işlevin yerine getirilebilmesinin ötesinde daha verimli, etkin ve tatmin edici düzeyde gerçekleşmesine referans vermektedir. Ancak, disiplinin doğasındaki bilimsel veri odaklı çalışma yöntemlerinin, kolayca açığa çıkmakta direnen, farklı boyutlardaki kullanıcı-ürün etkileşimlerine yeterli derinlikte odaklanamama ihtimali de sözkonusu olabilecektir: Estetik ve kullanılabilirlik, ya da estetik ve kavrama arasındaki etkileşimler gibi.


Norman, Gündelik Nesnelerin Tasarımı adlı kitabında, tasarımcıların estetik olsun diye ürünlerinde kullanılabilirlikten nasıl taviz verdiklerinden yakınmaktadır. Benzer şekilde, İnsan-Bilgisayar-Etkileşimi (İBE) disiplini estetiğin rolünü kabullenmekle birlikte, tasarımcıların kullanıcı arayüzlerinde estetiği aşırı vurgulama yönündeki eğilimlerinin kullanılabilirliği olumsuz yönde etkilediğini iddia etmektedir. İBE’ye estetiğin katkısının, kullanıcıya ne kadar keyifli bir deneyim yaşattığı anlamında değil, bilgi iletim sürecini ne kadar kolaylaştırdığı yönünde ölçülerek bulunması savunulmaktadır. Estetik çoğunlukla keyifli deneyimle ilişkilendirildiği için de İBE literatürü ve özellikle de kullanılabilirlik disiplini estetiği küçümser ya da tamamen ihmal eder izlenimi uyandırır. Gerçekte estetik, kullanılabilirliğin tamamen dışında bir konu gibi algılansa da, bu iki kavram kabul etmek istediğimizden çok daha yakın bir etkileşim içindedir.



Estetik-kullanılabilirlik etkisi (aesthetics-usability effect), insanların daha estetik buldukları ürünleri, aynı zamanda (daha az estetik bulduklarına göre) daha kolay kullanılır buldukları olgusunu tanımlamaktadır. Burada estetik kavramı, kullanıcı albenisi, cazibesi taşıyan anlamında kullanılmıştır. Bu etkileşim son yıllarda kullanılabilirlik ve ürün tasarımı disiplinlerinin literatürlerinde de popülerlik kazanmış, özellikle de kullanılabilirlik konusundaki iddialı görüşlerini ortaya atmaktan sakınmayan başlıca isimlerden Donald Norman’ın ilk olarak Gündelik Nesnelerin Tasarımı kitabındaki “kullanılabilir ama çirkin”, ardından da Duygusal Tasarım: Günlük Nesnelere Karşı Neden Sevgi ya da Nefret Besleriz kitabında yer alan “albenili şeyler daha işlevseldirler” (attractive things work better) argümanları tartışmaları daha da hararetlendirmeyi başarmıştır.



Kullanılabilir ama çirkin!

Norman’ın “kullanılabilir ama çirkin” eleştirisi, kullanılabilir ürünlerin aslında her zaman hoşa giden tasarımlar olmadıklarının kritiğini yapar. Benzer şekilde, hoşa giden tasarımlar da her zaman kullanılabilir ürünler olmayabilirler. Ancak neden bu niteliklerin bir ikilem yaratması gereksin? Neden güzellikle akıl, hoşa gitme ile kullanılabilirlik birarada olamasın? Norman bu sorulara dair görüşlerini kendi demlik koleksiyonundan verdiği üç ürün örneği üzerinden açıklar. Bu demliklerinden ilki “imkansız demlik / mazoşistler için kahve demliği”dir: Tutamak ile ağızlık aynı yönde konumlandırıldığı için tamamen kullanılabilirlik dışıdır. İkinci demlik “Nanna”yı Norman inanılmaz derece çirkin olması nedeniyle çekici bulur! Üçüncüsü ise Alman Ronnefeldt firması tarafından üretilen “eğilen” demliktir.



Eğilen demlik, tasarım: Ronnefeldt (Fotoğraf: Ayman Shamma).



İlk demlik bilinçli şekilde, kullanılması “imkansız” olarak tasarlanmıştır. “Nanna” işlev açısından epey beceriksiz bir demlik ilk izlenimi bırakmasına rağmen oldukça kullanılabilir bir üründür. Eğilen demlik ise çayın demlenme ritüeline özen gösterilerek tasarlanmıştır. Bu ritüel öncelikle yaprak çayların demliğin içindeki pervaza yerleştirilmesiyle başlar. Ardından demlik geriye kaktırılır, yapraklar tamamen ıslanıp demlenene kadar bekletilir. Dem koyulaştıkça demlik tamamen geriye yatırılır, istenilen deme ulaştığında ise dik konuma geri getirilir ki çay acılaşmasın. Restoranlarda servisi yapıldığında kapağının açık bırakılması ise garsona demlik içindeki suyun yenilenmesi sinyalini verir.



Üç ayrı demlikten biri kullanılabilirliği (daha doğrusu kullanışsız oluşu), ikincisi estetiği, diğeri ise pratik kullanımı vurgulamaktadır. Norman’a hangi demliği kullandığı sorulduğunda ise cevabı “hepsini” olur. Koleksiyonundaki her bir demlik farklı zamanlarda farklı çay (ya da kahve) içme şekillerine hizmet vermektedir. Kimisini sabahki sıcak içeceğini süratle hazırlayabilmek, kimisini de, oldukça uzun zaman alsa da, özellikle misafirlerine servis (bir anlamda da gösteriş) yapmak için tercih ettiğini belirtir. Her demliğin tasarımı önemlidir, ancak daha da önemli olan ve kullanım tercihini belirleyen o anki kullanım amacı, kullanım mekanı ve herşeyden önemlisi de kişinin ruh halidir. Ancak Norman koleksiyonundan bahsederken, kahve ve çaya düşkünlüğünden daha ziyade, demlikleri mutfağındaki pencere pervazında gururla sergilediğini, çünkü birarada görünümlerinin ona haz verdiğini söyler. Ruh haline göre seçtiği demlik adeta daha kullanılabilir olurken, bu demlikte hazırlanan çayın içimi ise adeta daha lezzetlidir!



Norman’ın pencere pervazından üç demlik (Fotoğraf: Ayman Shamma).



Estetik ve kullanılabilirlik

İlk etapta kulağa yabancı gelmekle birlilikte, estetik-kullanılabilirlik etkisi temelde göze hoş görünen nesnelerin aynı zamanda daha işlevsel ve daha kullanılabilir oldukları izlenimini yarattıklarını savunmaktadır. Bu sav, değişik kullanıcı gruplarıyla yürütülen bir dizi araştırmayla da desteklenmiş, kullanıcıların tasarımı kabullenmeleri, ürünü kullanım şekilleri ve performansları üzerinde önemli etkisi olduğu ortaya konmuştur. Bu kapsamda, estetik tasarımlar gerçekten daha kullanılabilir olup olmadıklarından bağımsız olarak, kullanımları daha kolay görünmektedir ve daha çok kullanılma potansiyeli taşırlar. Bunun yanında, daha kullanışlı ancak daha az albenili tasarımlar da daha az kabul görebilmektedir ki bu da tartışmaya değer bir konudur.



Arabanızı yıkayıp cilalayın, sizce şimdi daha iyi çalışmıyor mu?

Norman’ın Duygusal Tasarım adlı kitabında yer alan anekdot konuya çarpıcı bir açıklama getirmektedir. Bu örnekte İsrailli bilimadamı Noam Tractinsky, albenili nesnelerin albenisiz olanlardan kesinlikle daha çok tercih edileceğini mantıken kabullenmekle birlikte, neden daha iyi çalışacakları iddiasına şüpheyle bakmaktadır. Kafaları benzer sorularla meşgul olan Japon araştırmacılardan Masaaki Kurosu ve Kaori Kashimura, birbirine çok benzer iki bankamatik tasarımı yapar. Her iki bankamatik de, gün boyunca -para çekme gibi- basit bankacılık işlemleri yapabilme özelliğine sahiptir; formları, işlevleri yerine getirme şekilleri ve düğme sayıları da tamamen aynıdır. Farklılaştıkları nokta ise, bankamatiklerin birinde ekran ve düğmelerin göze hitap edecek şekilde konumlandırılırken diğerinde buna kasıtlı olarak özen gösterilmemiş olmasıdır. Sonuç, araştırmacıların, göze hitap eden tasarımın aynı zamanda kullanımının da daha kolay bulunduğunu tespit etmeleri sürprizi olmuştur.



BMW MINI Cooper. Özellikleri hakkında kullanıcıların farklı görüşleri olsa da, herhalde hiçbir arabanın bu kadar gülümsetemediğini söylemek yanlış olmayacaktır. Arabaya bakmak öylesine keyiflidir ki hataları kolayca gözardı edilebilmektedir.



Bu sürpriz sonuç Tractinsky’nin şüpheciliğini dindirmek yerine daha da artırmış, deney sonuçlarında Japon kültürüne has beğeni faktörlerinin etkisi olabileceği ihtimalini öne sürerek aynı çalışmanın bu sefer de İsrail halkıyla tekrarlanmasını istemiştir. Çünkü Tractinsky İsrail halkının görsel değerlerinin hassasiyetten çok hareket/iş merkezli olduğuna inanmaktadır. Böylece aynı araştırma süreci daha sıkı kontroller altında tekrarlanmış ve Tractinsky’nin beklediğinin tersine, öncekine benzer sonuçlar sadece tekrar edilmekle kalınmamış, aynı zamanda estetik ve kullanılabilirliğin umulduğundan da güçlü bir etkileşimde olduğu ortaya konmuştur.



Estetik-kullanım ilişkisi

Estetik, ürünlerin nasıl kullanılacağı konusunda da önemli bir rol üstlenmiştir. Albenili ürünler, kullanıcıyla bağ kurmada karşıtlarına göre daha etkileyici bir tavır sergiler ve olumlu etkileşimleri teşvik ederler. Aynı zamanda da kullanıcıların ürünleri kullanırken karşılaştıkları problemlere karşı daha toleranslı tepkiler vermelerini sağlarlar. Kullanıcıların bu tür ürünlerle aralarında duygu bağı da kurmaları ve hatta bu ürünleri kişileştirerek isim vermeleri (arabalarına ad takmaları gibi) oldukça doğal karşılanmasına rağmen, aynı davranışı olumsuz etki yaratan ürünler için de beklemek şaşırtıcı olacaktır. Bu şekilde ürünle kurulan olumlu bağ ile ürüne olan düşkünlük, şefkat, sadakat, sabır gibi duygular, uzun vadeli kullanılabilirliği ve ürünün başarısını etkileyen önemli faktörlerdir. Ürün ile kullanıcı arasında kurulan bağ, kullanıcıların ürünlerle ne kadar tatmin edici şekilde etkileşebileceklerine dair sonuçları da beraberinde getirmektedir. Olumlu bağ, yaratıcı düşünme ve problem çözme becerisini katalize edebilecek bir ürün-kullanıcı etkileşimi sağlarken, olumsuz bağ, kısıtlı düşünme ve sınırlı yaratıcılığa neden olur.



Bu ikilemin güzel bir açıklaması Isen tarafından yapılmıştır. Isen’e göre, kendimizi iyi hissettiğimiz zamanlarda beyin fırtınası yapmakta ve dolayısıyla farklı alternatifleri gözden geçirmekte daha başarılı oluruz. Düşüncelerimizi belli bir problem üzerinde yoğunlaştırmamız gereken zamanlarda ise daha şüpheci ve tedirgin bir yaklaşım izlediğimiz bilinen bir gerçektir. Bu özellikle tehlikeli bir konumdan kaçış için etkin bir strateji olsa da, yaratıcı olma ve yeni çözümler üretmeyi gerektirmez. Diğer taraftan, rahat ve mutlu olduğumuz zamanlarda düşünme sürecimiz zenginleşir, yaratıcılık ve hayal gücümüzü kullanma oranımız artar. Bu bağlamda, albenili ürünlerin kullanımlarının daha kolay olması da basitçe, “kullanıcıların karşılaştıkları problemlere yönelik zengin çözümler üretme biçimlerinin tetiklenmesi” şeklinde açıklanabilir.



Olumsuz kullanıcı-ürün ilişkisi ise özellikle iş stresi yüksek ortamlarda yorgunluğu artıracağı ve iş performansını düşürebileceği için daha da önem kazanmaktadır. Eğer kullanımı sırasında istenilen sonuç alınmamışsa, en doğal yaklaşım ürünün yeniden ve daha fazla çaba gösterilerek denenmesi yönünde olacaktır. Ancak günümüzde, özellikle de teknolojik arayüz bulunduran ürünlerde başarısızlıkla sonuçlanan bir işlemin tekrar edilmesinin olumlu sonuç vermesi çok zayıf bir ihtimaldir, bunun yerine farklı çözüm alternatiflerinin denenmesi daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Aynı işlevi üstüste defalarca tekrar etme eğilimi genellikle tedirgin, gergin ve hatta kızgın kullanıcılara yönelik bir tavırdır. Ürünle yaşanan bu olumsuz deneyim, kullanıcıların çözüm üretmek yerine problem yaratan detay üzerinde daha da yoğunlaşmasına ve gerginliklerinin de artmasına neden olur. Bu tür algılamalar ürün-kullanıcı ilişkisini olumsuz yönde etkileyip uzun süreli önyargılara yol açabilmektedir. Uzun vadede, ürünle olumsuz etkileşim kurmalarından dolayı gerginleşen kullanıcılar kullanım esnasında karşılaştıkları problemlere dair şikayetlerde bulunurken, ürünle olumlu etkileşim kurabilen kullanıcılar, muhtemelen kısa bir süre sonra, deneyimledikleri sorunları hatırlamayacaklardır bile.



Örneğin Nokia, cep telefonlarının yaygınlaşmasında yalnızca temel iletişim işlevlerini yerine getirmenin yeterli olmayacağını fark eden ilk firmalardan biri sayılabilir. Cep telefonlarının sıklıkla şarj edilmesi gerekmektedir, kullanıldıkları mekana göre yine sıklıkla şebeke kesintileri ya da yazılım problemleri yaşanabilmektedir, dolayısıyla cep telefonları kesinlikle sorunsuz ürünler değillerdir. Ancak, göze ve hatta kulağa hitap eden albenili ek özellikler (örneğin renkli telefon kapakları, kişiselleştirilebilir melodiler) bu ürünlere dekoratif üstünlük kazandırmaktan çok daha öte, kullanıcının ürünlerle olumlu bağ kurmasını, böylelikle de karşılaştığı problemlere daha toleranslı bakmasını sağlayarak ürünlerin başarısını artırmayı hedeflemektedir.



Bir başka örnek olarak da, başarısızca tasarlanmış ekran kontrolleriyle karşımıza çıkan, dünyanın her yanından kullanıcıların nasıl durdurulacağını bir türlü bulamadıkları, ekranlarında sürekli yanıp sönerek beliren elektronik saate tahammül etmek zorunda oldukları video kaydetme cihazları verilebilir. TiVo® firması ise, göze hitap eden, aynı zamanda akıllı ve otomatik kaydetme özellikleri, menüler arasındaki kolay dolaşım mantığı, keyifli görsel ve işitsel geribildirimleriyle sadece kullanıcıların favori programlarını izleme ve kaydetme şekillerinde çığır açmakla kalmamış, ayrıca ürünün kullanılabilirlik sürecine de yeni bir yaklaşım getirmiştir.



Sonuç

Estetik (albenisi olan) ürünler, göze hitap etmekle kalmayıp aynı zamanda daha kullanışlı oldukları izlenimi yaratmakta, daha kolay kabul görmekte ve kullanılmakta, yaratıcı düşünme ve problem çözme becerisini olumlu yönde etkilemektedir. Estetik tasarımlar, aynı zamanda kullanıcıları üründe karşılaşılan problemlere daha toleranslı davranmaya ve ürünle olumlu ilişkiler kurmaya yönlendirmektedir. Ancak estetik, diğer kullanıcı gereksinimlerini karşılayan fiyat, kalite, kullanım kolaylığı gibi değerlerle dengeli bir beraberlik içinde olmalıdır. Dolayısıyla, üründe estetik hiçbir anlamda kullanılabilirliği geçersiz kılmak üzere değil, bilakis, kullanılabilirliği destekleyecek şekilde kurgulanmalıdır. Bu bakış açısıyla, kullanışlı olduğu kadar kullanıcı beğenisi toplayan “estetik-kullanılabilir” tasarımların doğru sentezini sunabilmek, ürün tasarımcılarına meydan okuyan bir sorumluluk olarak ortaya çıkmaktadır. n Yrd.Doç.Dr. Bahar Şener, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü.



Kaynaklar:

Butler, J.; Holden, K.; Lidwell, W. (2003), Universal Principles of Design, Rockport Publishers, Gloucester, Mass.

Erbuğ, Ç. (der.) (2004), Usability Testing: Methods, Experiences, Achievements, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Yayınları, Ankara.

Norman, D. (1998), The Design of Everyday Things, MIT Press, Londra.

Norman, D. (2004), Emotional Design: Why We Love (or Hate) Everyday Things, Basic Books, New York.

Tractinsky, N. (1997), “Aesthetics and apparent usability: empirically assessing cultural and methodological issues”, 1997 CHI - Conference on Human Factors in Computer Systems, konferans kitapçığı, Hyatt Regency Atlanta Hotel, Atlanta, Georgia, 22-27 Mart. Bkz.: CHI 97: Aesthetics and Apparent Usability: Empirically Assessing Cultural and Methodological Issues.


web kaynak:BoyutPedia

Hiç yorum yok: